Osmanlı İmparatorluğu’nun itilâf devletleri tarafından parçalanması, Sevr ve Mondros Muahedelerinin yurdumuz üzerinde kurduğu bölünme siyaseti yüzünden doğu illerimizde çeşit yalnız duygular altında kendilerini kürt sanan Hamidiye alayları, Şafii ve Nakşi kabilelerin ağaları arasında bağımsız bir Kürdistan kurmak fikri 1919 yılından beri uyanmış, yukarı bölümde yazdığım gibi bu zehirli fikir üzerinde çalışan İstanbul’daki Kürt taâli cemiyeti ve Cibranlı Miralay Halit, ve henüz Büyük Millet Meclisinde bulunan Bitlis Mebusu Yusuf Ziya, doğu illerimizdeki birçok aşiret ağalarını, Şafiş şeyh ve hocaları kandırıp din ve şeriati âlet ederek halkı isyana teşvik etmişlerdi.
Cibranlı Miralay Halid’in Erzurum’a kaldırılmasıyle bu açık çalışma irtica fikrinin üzerine perde çekilerek her tarafta gizli bir isyan hazırlıkları başlamıştı. Cibranlı Halit Erzurum kolordusunda bulunan birkaç Kerkük ve Süleymaniyeli zabit, ve Erzurum halkından beş on softa ile anlaşarak 1337-1921 yılında Kürt taâli cemiyeti ve Yusuf Ziya ile daha sıkı bir işbirliği yapmışlardı. Yusuf Ziya, bu muhalefetinden ötürü meclistan koğulmuş, Ankara ve İstanbul’daki muhaliflerin zehirli fikirlerini, ve Kürt taâli cemiyetinin beyannamelerini alıp Erzurum’da Cibranlı Halid’e gönderiyor, Halit, bunları inceleyip fikirlerini ekledikten sonra birçok aşiret ağalarıyle şeyh ve hocalara gönderiyor, ağalar; hükümetin nüfuzunu kırmak için mahalli hükümet idare memurlarını daimi bir baskı altında bulundurup, dağlara çeşit çeteler çıkarıp soygunculuk yaptırıyor, sayısız silahlı kuvvetlerle asayişi bozuyorlardı.
Kürt taâli cemiyeti ve hempaları, eskiden beri Anadolumuzun bölünmez bir parçası ve asıl bir Türk yurdu olan doğu illerimize artık tam mânasiyle Kürdistan ve bu illerdeki çeşit Türk boylarından kopmuş aşiretlere Kürt diye hitabediyor ve bu maksatlarına kavuşmak için, milli hükümetin dini, şeriatı, Kur’an’ı, hak ve hürriyeti kaldıracağını iddia ederek, şeyh ve hocaların taassuplarını körüklüyor ve bunlar vasıtasiyle mâsum halkı zehirleyip gidiyorlardı.
Halbuki bu yanlış duygular, yukarı bölümlerde açıkladığımız gibi, Padişah Yavuz çağından başlıyarak Sultan Hamit devrinde tam kökleşen kara siyasetin, milli birliği sarsan, milli duyguları din ve hilâfete feda eden kötü bir rejimin sonuçlarıydı. Yavuz, Şiiliği ve Şah İsmail’i durdurmak için doğu illerimizdeki “Kurt-baba” dağlı Türklere Kürt, ve doğu illerine “Kürdistan” adlarını takmış, bunları takviye etmek için Anadolu’dan birçok Türk aşiretlerini kaldırıp doğu illerine göndermişti. Sultan Hamit saltanat ve istibdadını yürütmek için bu yakın çağ Türk aşiretlerine “Kormanco” adını takarak onlardan 36 derebeylik ve Hamidiye alayını kurmuş, kendilerine ; “siz benim evlatlarım ve Kürtlerimsiniz” diye yabancı fikirlere sürüklemişti. Doğu aşiretleri arasında kökleşen bu yanlış duygular, Birinci Cihan Savaşı’nın sonlarına kadar süregelmiş, ve milli mücadele devrinde Kürt taâli cemiyeti ile hempalarının işlerine yaramış, bunlar bu aslı astarı olmıyan bu adlar üzerinde halkı kandırıp isyana sevk etmişlerdi.
Asırlarca bu türlü zehirli fikirler altında inleyen birçok aşiretler Türklüklerini kaybederek, çeşit inanlar altında çeşit bölümlere ayrılarak, kendilerini Kürt, Seyyit, Abbasi, Halidi, Emevi silsilelere kadar götürmüşlerdi. Bu yanlış fikirler ve en çok dini taassup, en son onları milli ükümete karşı isyana sürüklemişti. Biz isyan hâdisesini anlatırken bu konuya bir kolaylık olsun diye doğu illerimizde bu aşiretlerin ayrıldığı şubeleri ve bağlı oldukları şeyhleri ve irtica harekâtında oynadığı rolleri açıklamayı faydalı bulduk.
Kitabımın birinci bölümünde anlattığım gibi, doğu illerimizde yaşayan bu dağlı Türk aşiretleri üç şubeye ayrılmıştı. Baba-kürdiler, Kormancolar, Zazalar.
Bunlardan Hitit-Halti, Lohordo, dağlı Türklerden olan (Kurt-baba) baba-kürdiler; Van ilinin güney bölümündeki kabileler, Şernak, Hakkâri, Şemdinan, Pervari, Gavaş, Cizre, Buhtan aşiretleri, Hizanlı Selâhattin ve aşireti; Garzan’da Reşkotan, Pencinaran; Bişiri’de Remân; Midyat’ta Ara-boyan aşiretleri, Sason, Kabaili ve Bitlis’in Atmanan, Azan aşiretleri, Motikinin, Sarmi, Musi, Halinan, Bekiran kabileleri; Muş ilinin güney dağlarında oturan Huytu, Beleki, Bidiri, Şigo, Hiyan aşiretleridir. (1)
Bu şubeye bağlı aşiretler tamamen Şafi mezhep, Nakşi ve Kadiri tarikatlı idiler. Bunların en sayılı tekiyeleri; Hizan’da Şeyh Ali; Bitlis’te Küfrevi ve Kadiri ve Norşenli Hazret tekiyeleriydi. Bu tekiyelerden başka her kabilenin birer şeyhi ve birçok hocaları vardı.
Miladın onaltıncı yüzyılında Yavuz Sultan Selim’in iç anadolu’dan doğu illerimize kaldırdığı yakın çağ Türk aşiretlerinden olan Kormançolar: Mil ve Zil adlı iki partiye ayrılmış, bunlardan mil partisi, Viranşehirli İbrahim Paşa oğulları ve Milân aşireti, Karakeçi kabilesi Suruç’ta, Berazan aşireti, Varto, Bulanık, Karlıova ilçelerindeki Cibran aşiretleri, Malazgirt’ten Hasanan aşireti, Hınıs, Karayazı, Tatos ilçelerindeki Zirkan, Şeyhan, Karabaş kabileleri, Eleşkirt’te Sıpkan aşireti, Muş’ta Seydan kabilesi ve Muş ovası halkıdır.
Zil partisine bağlı aşiretler: Ağrı’da Zilan, Celali aşiretleri, Van, Erciş, Muradiye, Patnos’da Haydaran, Ademan, Takoriyan, Mişkan aşiretleriydi. (2)
Kormanci şubesine bağlı bütün kabileler Şafii ve Nakşidirler. Birkaç boyları da Kadiri idi. Bunların en meşhur şeyh ve tekiyeleri; Asi Şeyh Said’in ecdadı olan Palu’lu Şeyh Ali Tekiyesi ve Hınıs’ta Şeyh Sait Solhan’ın Melekân köylü Şeyh Abdullah ve Eleşkirt’te Şeyh Şirin tekiyeleriydi. Bu tekiyelerden başka birçok şeyh ve hocalar vardı.
İran’dan gelen Part Türklerinden olup Kadisiye savaşından sonra doğu illerimize gelen dağlı Türklerden Dümbeli-Zazalar; Diyarbakır, Siverek, Elazığ, Ergani, Maden il ve ilçelerinin bazı kesimlerindeki kabileler ile Hazzo ve Farkın beyleri, Palo halkı, Gökdere, Musyan, Okçiyan, Azan, Halilan kabileleri, Çapakçur ve Garip beyleri, Mistan, Botan kabileleri Hini, Genç ve Darahini beyleri ve Zaza kabileleri ile Solahn ilçesinde oturan Solhan, Zikti, Ömeran aşiretleri ve Motki Zazalarıdır.
Zaza şubesinin en büyük tekiyeleri; Palulu şeyh Ali tekiyesi imiş, bütün Zazalara ve Kormanço şubesine Şafiilik ve Nakşiliği aşılayan bu Şeyh Ali’nin ahfadından olan asi Şeyh Sait, Kormanco şubesinin topluluğunu idare etmek maksadiyle Palo’dan gelerek Hınıs’ta ikinci bir tekiye kurmuştur. Zazaların diğer tekiyeleri, Melekânlı Şeyh Abdullah ve Gökdereli Şeyh Şerif, sİlvanlı Şeyh Şemsettin ve Çapakçur’un Çan şeyhleri tekiyeleriydi.
Küçük kabileler halinde yaşayan ve aşiret sistemine tam girmeyen Zazalar, kendilerini Kürt değil en çok Halidi, Abbasi, Emevi ve Arap sanmış, doğu illerine Şafiilik ve Nakşiliği aşılayan şeyhlerin Zaza olmasından ötürü, kendilerini Kormanço ve Baba-kürdi şubelerinden daha kutsal bilmiş ve bu dini gayretle dinin, şeriatın ve hilafetin fedâileri kesilmiş ve yalnız bu dini taassup yüzünden Cumhuriyete karşı isyan etmişlerdi.
Kürt taâli cemiyetinin icra kuvveti olan cibranlı Halit ve Yusuf Ziya siyasi maksatlarını gizliyerek dini kisveye bürünüp zehirli fikirlerini bu yoldan Şeyh Saitle Kromançi ve Zaza şubelerinin şeyh ve hocalarına aşılamışlardır. İş dine ve maneviyata intikal ettiği için dinin en büyük hamisi sayılan ve cibranlı Halid’in eniştesi ve şeyh olan Şeyh Sait, emirel-mücahidin adı altında isyanın başına geçerek manevi nüfuzunu kullanmıştı.
Cibranlı Halit’le Şeyh Sait 1338-1922 yılı baharında Erzurum’da günlerce bu irtica harekâtı üzerinde konuşmuş, Cibranlı Halit şeyhten aldığı fetvaları civara yayarak, Gazi Mustafa Kemal’in dini, namazı, orucu kaldırmak için padişaha karşı isyan ettiğini ve halifeye itaat etmeyen Büyük Millet Meclisi’nin ortadan kaldırılması için gaza ve cihadın farz olduğunu bütün aşiret ağalarına duyurmuştu.
29/I.teşrin/1339-1923 günü Ankara’da Türkiye Cumhuriyeti’nin ilân edildiği haberini veren Erzurum topları, Cibranlı Halit’le Şeyh Sait üzerinde yıldırım tesirini göstermişti. Cumhuriyet’in ilanı, Halifenin açıkta kalması, Cibranlı Halitle Yusuf Ziya’nın işlerine yaramış, bunlar sözlerinin gerçek çıktığına ve bundan sonra dinin tamamen kalkacağına ve aşiret ağa ve hocalarının sürüleceklerine dair sürekli propagandalar yapmış, bu haberlerden korkan birçok aşiret ağa ve şeyhleri Erzurum’da Halit Bey’in konağına kadar gitmişlerdi. Cibranlı Halit bunların korkularını çoğaltmış, Cumhuriyet’e karşı koymaktan başka çare olmadığını anlatarak bunlarla hazırlanma kararını vermişti.
Cumhuriyet’in ilânından sonra, sıra ile saltanat ve hilafet kaldırılmış, padişahlar sürlmüş, meclisteki muhalifler koğulmuş, Hamidiye alayları ilga edilmiş, Türkiye Cumhuriyeti bütün dünya tarafından tanınmış, büyük İsmet Paşa’nın Lozan’da bir harika yaratarak imzaladığı Lozan Ahitnamesinden sonra yurdun üzerindeki kara bulutlar dağılmış, Kürt taâli cemiyeti parçalanmış, ortada bu irtica hareketinin başında yalnız Şeyh Sait, Cibranlı Halit, Yusuf Ziya ve arkadaşları kalmıştı. Bunlar neye mal olursa olsun kararlarını yürüterek kendilerine bağlı bulunan aşiretleri arasında propagandalarına hız verecek, halkı Cumhuriyet aleyhine teşvik edip felaketlerine sebep olacaklardı. İrtica taraftarları gittikçe çoğalıyor, bütün aşiretler Cibranlı Halid’in ve Erzurum’da bulunan Kerküklü zabitlerin yardımıyla Erzurum’dan külliyetli silah ve cephane taşıyorlardı.
1340-1924 yılı ilkbaharında Bitlis eski mebusu Yusuf Ziya Ankara-İstanbul yoluyla Erzurun’a gelerek Cibranlı Hallid’in evinde bir hafta misafir kalmıştı. Bunların burada verdikleri kararda: Aşiretler tam silahlanıp Simkon’un eliyle İngilizlerin yardımları temin edilecek ve halkın alınacak mazbatalar Suriye üzerinden Cemiyet-i Akvama gönderildikten sonra, Şeyh Sait İsyanı kapısı açacaktı.
Yusuf Ziya bu kararla birlikte Cibranlı Halid’in mektubunu alıp Hınıs’ın Kolhisar köyündeki Şeyh Sait’in eivne gelerek kararı şeyhe imzalatmış ve aldığı bir miktar yol harçlığıyla ve şeyhin mektubu ile Göksu, Hacı-Ömer, Tekman bölgelerinde bulunan Zirkan ağalarını ve Gökoğlan bölgesindeki Şeyhkan ve Karaaş ağa ve hocalarını ziyaret edip Karlıova’da Cibran aşireti reisi Kâmil ve Baba Beylere uğrayıp, Varto merkezinde bulunan Cibranlı Halid’in amcası İsmail ve akrabası binbaşı Kasım’a misafir gelmişti.
Cibranlı Halit, Yusuf Ziya ile işbirliği yapmaları için amcası İsmail, binbaşı Kasım, Cibranlı Baba ve Kâmil ve Hasenanlı miralay Halit Beylere, Zirkanlı Kerem Melekânlı Şeyh Abdullah ve Solahn aşireti reisi Mehmet Ali’ye ayrı ayrı mektuplar yazmıştı. Yusuf Ziya uğradığı bütün bu ağa, şeyh ve hocalara karar suretindeki Cibranlı Halit’le Şeyh Said’in imzalarını gösteriyor, kendisinin din uğrunda mebusluğunu feda ettiğini, çünkü : “Cumhuriyetin kanunlarına göre İslamiyetin, dinin, namaz, oruç, Kur’an, nikah, ırz ve namusun kalkacağını, bütün aşiret ağalarının, şeyh ve hocaların Ankara’ya sürüleceklerini ve bunlardan bu kanunlara uymayanları denize atılacaklarını ve uyanların boyunlarına birer haç takarak Ruslarla kardeş olacaklarını”, anlatıp halkı korkutuyor, bu korku ile beraber bütün aşiretlerin ve halkın dini hissiyatını zedeleyip onları Cumhuriyetin amansız düşmanları sırasına getirip karanlık bir uçuruma doğru sürüklüyordu.
Bu yılda çok şiddetlenen bu irtica hareketi, her taraftan sezilmiş, fakat isyan bölgelerinde olan idare memurları, Cibranlı Halid’in adamları tarafından aldatılıp keyfiyet yukarılara yazılmamıştı. Bu irtica hareketini ilk önce gizli bir mektupla Gazi Mustafa Kemal’e arz eden Varto’daki Hormek aşiretinin aydınları olmuştu. Bu haberden sonra büyük kurtarıcı 1924 Birinciteşrin ayında Pasin depreminden ötürü Erzurum’a gelmişti. Erzurum yurtseverlerinden ve idare makamından edindiği tahkikatta ve Cibranlı Halid’in bizzat gösterdiği muhalefetten, yakında isyanın başlıyacağını anlamış ve Ankara’ya dönerken Yusuf Ziya, Cibranlı Halit ve arkadaşlarının yakalanmalarını emir buyurmuştu.
Bu sırada Yusuf Ziya durumu anlamak için Erzurum’a gelmiş 10/ilkteşrin/1340-1924 günü burada yakalanarak kuvvetli bir müfreze ile Hınıs, Varto ve Muş üzerinden Birlis Divanı Harbi Örfisine sevkedilmiş, burada hıyanetini itiraf ederek Ankara ve İstanbul’daki muhaliflerle beraber, Cibranlı Halit ve Hasananli Halit’le Şeyh Said’in ve Huytu aşireti reisi Haci Musa’nın bu irtica hareketinin başları olduğunu açıklamıştı. Hacı Musa hemen yakalanmış, Cibranlı Halit’le diğer arkadaşlarının da yakalanmalarına emirler verilmişti.
Cibranlı Halit hıyanetini bilmekle beraber, hayatından endişe etmiyordu. Onun inanışına göre: “hükümet kendisini yakalamağa kalkışırsa Erzurum halkının bir kısmı ordudaki Kerküklü zabitler ve kıtaları ve kendisine bağlı bulunan bütün aşiretler silaha sarılıp imdadına koşacak, ve kendisini kurtaracaklardı”. Fakat öyle olmadı. 20-12-1924 gecesi kolordudan ayrılan bir müfreze, Cibranlı Halid’i konağında yakalayıp aynı gece Erzurum’dan çıkarmış, bir otomobille Erciş-Van üzerinden Bitlis cezaevine göndermişti.
Bu sırada Bitlis Vali vekâletine 2nci fırka komutanı Kâzım Paşa (3) gelmişti. Paşa, Bitlis havalisinin asayişini kurduktan sonra Şeyh Sait’le Hasananli Halid’in yakalanmasına memur etdilmişti.
O çağda doğunun en güçlü ve azılı bir aşireti olan Hasananlıların yüzlerce süvarisi içinde (vaktiyle bu aşiretin dört alayına kumanda eden) Hasananli Halid’i yakalamak güç olacaktı. Hasananli Halid iki tuzla ile Malazgirt köylerinin bütün âşarını kendisine alıyor, bu mühim servetle sofrasında yüz seçilmiş hizmetçi ve aylıklı süvari besliyordu. Bu süvarilerden başka kendisinin bir işaretiyle harekete geçen yüzlerce Hasananli atlısı vardı.
Hasananli Halid’in bu durumunu gözönünde bulunduran Kâzım Paşa, ilk önce Bitlis ve Muş havalisinin asayişini düzenlemek için Bitlis ceza evinde bulunan Huytu aşiret reisi Haci Musa ile Norşinli Hazret tekiyesi sahibi Şeyh Masum ve Hizanlı Selâhattin’le görüşüp Baba-kürdi şubesinin isyana katılmalarına engel olmuş. Haci Musa serbest bırakılmış, kardeşi Nuh Bey’in o günlerde fırka mekkâresinden gaspettiği seksen yük cephane vesaireyi getirip Kâzım Paşa’ya teslim etmişti.
Kâzım Paşa bu suretle Muş ve Bitlis, Hizan bölgelerini irtica harekâtına katılmaktan ayırdıktan sonra, Hasananli Halid’i yakalamak için Malazgirt’e bir alay asker göndermişti. Hasananli Halid bu haberi alınca bütün aşiretini toplamış, alay Karlıbelleri aşıp Şirvan-Şeyh köyüne girince, Hasananli Halid’in bine yakın silahlı kuvvetleriyle karşılayarak bir misafir şeklinde kabuledilerek Hasananli Halid’e inmiş, bu adam alay komutanına derin bir saygı ve ikramda bulunmuştu.
Alay komutanı ertesi günü Hasananli Halid’i fırka karargâhına davet etmiş, Halit; hükümete karşı hiçbir kötü niyet beslemediğini ve ancak ilkbaharda Kâzım Paşa’yı ziyarete geleceğini bildirmiş alay Malazgirt’e dönerek keyfiyetli Kâzım Paşa’yı arzetmişti. Paşa alayın ilçe merkezinde emre intizar etmesini ve ancak süvari bir müfrezenin alaydan ayrılarak Hınıs’ın Köksu bölgesine gidip burada altı ayy önce bir yüzbaşı ile altı neferini şehit eden Zirkanlı Kerem’i yakalatıp Bitlis’e göndermelerini emir etmişti.
Süvari müfrezesine Kerem’in köyünü sarmış, Kerem ve kardeşleri elli kişilik maiyetiyle müfrezeyi pusuya düşürüp beş neferini şehit edip Hasananli Halid’in yanına firar etmişlerdi. Hasananli Halid, bütün bölgelerde isyan çıkarıp Bitlis ceza evinde bulunan Cibranlı Halid’i kurtarmak için Kerem’i Varto’daki Cibranlı Halid’in amcası İsmail’in yanına göndermiş, Malazgirt’ten ayrılan bir tabur asker de Kerem’in arkasından Varto’ya gelmişti.
Cibranlı Halid’in amcası İsmail kendisinden son emri almak için Varto’dan Şeker adlı bir adamı Bitlis ceza evine göndermiş, Kerem bu haberi beklemeye fırsat bulmadan bir gece Varto’da izini kayıp edip Karlıova bölgesindeki Cibranlı Kâmil ve Baba, ile Hatto oğullarına gelmiş, bunlar büyük bir kuvvetle Kanıreş köyünde toplanmış oldukları bir sırada, Şuşar’dan gelen bir mektupta Şeyh Said’in Hınıs’tan firar ederek Şuşar, Karlıova üzerinden Solhan’ın Melekân köyüne geçeceğini ve burada son kararını vereceği haberi yazılı bulunuyordu. Kerem Şeyh Said’i beklemek üzere hemen Melekân köyüne doğru yola çıkmış, Cibranlı Kâmil Baba ve Hatto oğulları bütün kuvvetleriyle Karga Pazar köyünde taburun yolunu kesip geri çevirdikten sonra, 30-12-1924 günü Şeyh Said’i karşılamak üzere Hınıs’ın Şuştar bölgesine doğru yola çıkmışlardı.
Şeyh Said, Erzurum vilayetinin emriyle 22/12/1340-1924 günü Hınıs merkezine götürülmüş, burada verdiği ifadesinde : Cibranlı Halit ve Yusuf Ziya ile işbirliği yapmadığını, Yusuf Ziya’nın istediği ödünç parayı vermediği için, kendisine muğber olarak iftira isnat ettiğini söylemişti. Hınıs kaymakamı Maksun Bey, Şeyh’in manevi nüfuzu altında kalarak Erzurum iline yazdığı telde, Şeyh’in doksan yaşında bir piri fani ve her türlü ihtirastan uzak mübarek bir adam olduğunu bildirip kendisini serbest bırakmıştı.
Şeyh Sait evine dönerken Cibranlı Halid’in yanına gönderdiği adam gelmiş, ve Şeyh’e getirdiği haberde: Şeyh’in hemen isyan harekâtı başına geçerek Diyarbakır üzerinden Suriye ile temasa gelmesini ve her aşiretin kendi bölgesindeki hükümet merkezlerini işgal etmelerini ve kendisini hiç düşünmemelerini bildirmişti. Şeyh Cibranlı Halid’in bu haberini alınca: Hasananli Halid’in ilk fırsatta bütün kuvvetleriyle Malazgirt üzerinden Bitlis’e hücum edip Halit Bey’i kurtarmasını bir mektupla bildirmiş kendisi 27/12/1340-1924 günü Kolhisar köyünden ayrılarak Şuşar Gökoğlan nahiyesinin Kırıkan köyüne gelmişti. Zirkanlı miralay Selim ve bölgenin bütün şeyh ve ağaları ve Karlıova’daki Cibranlı Baba ve Kâmil ile Hatto oğulları yüzlerce silahlı ile 4/1/1341-1925 günü Kırıkan köyünde Şeyh Said’i ziyaret ederek konuşmuş ve henüz kat’i bir karara varmamışken birkaç ay önce yirmi sürü koyunla Haleb’e giden şeyhin oğlu Ali Rıza bir heybe altınla içeri girmişti.
Ali Rıza, Suriye’den dönüşünde Ankara ve İstanbul’a uğrayarak birçok muhaliflerle görüştüğünü ve doğuda isyan çıkarsa bunların işi Cemiyet’i Akvama haber vereceklerini ve esasen doğunun hiçbir ilçesinde toplu bir askeri kuvvet olmadığından her aşiretin kendi bölgesini işgal edebileceğini, ancak babasının uğradığı yerlerde muhtarlardan birer mazbata alıp bunları Taşnak-huybun cemiyeti vasıtasiyle Cemiyet’i Akvam’a göndermesini ve ilk isyan hareketinin Diyarbakır yakınında başlamasının daha muvaffak olacağını beyan etmişti. Şeyh ve bütün meclis Ali Rıza’nın bu sözlerini aynen kabul etmişlerdi.
Ali Rıza’nın bu ümit verici sözlerinden büyük bir cesaret alan Şeyh Said, hemen dini bir poz takınarak dini bir fetvanâme yazmıştı. (4)
Şeyh fetvenamesini bitirince yüzünü meclise gönderip, onlara Cumhuriyetin mevcudiyetine karşı yapılacak bu cihadın, vakti-risalette yapılmış bütün gazalardan daha sevaplı olduğunu, cennetin artık zahmetsiz olarak bütün müvehitlerin kapılarına kadar geldiğini ve şu birkaç günlük fani dünya için boynuna haç takıp yaşamaktansa, din ve Allah uğrundaki ölümün daha hayırlı olduğunu söyliyerek bu dini vaizle meclisi ağlatmıştı.
Meclisteki aşiret ağaları ve hocalar, Varto ve Hınıs bölgelerinde oturan alevi aşiretlerin bu cihada katılmadıklarını taktirde isyan işinin güçleşeceğini ve bilhassa Varto ve Kiği’deki Hormek aşiretinin ötedenberi hükümete yardım etmekte olduklarını, ve bunların birkaç yıl önce bu iş üzerinde Cibranlı Halid’le dövüşerek isyan planını bozduklarını ve bunlara bu işte büyük bir hisse ayırmak suretiyle kendilerine bir mektup yazılmasını, Şeyh Said’ten rica etmişlerdi. Şeyh kalemini eline alarak Varto’daki Hormek aşireti ağalarına Türkçe bir mektup yazmış, aynı gün mektubu alan üç silahlı elçi, Bingöl eteklerinden aşarak Hormek dağ eteğine gelmiş, Hormekliler mektubu alınca: bu iş üzerinde toplanarak verdikleri kararda bütün kuvvetleriyle isyan ordusuna karşı koyacaklarını Şeyh’in elçilerine söyliyerek, bu mektubu Kasman köylü M.Şerif ile Varto kaymakamı Sırrı Bey’e göndermişlerdi. Sırrı Bey keyfiyeti hemen Muş iline bildirip gereken tedbirlerin hükümet tarafından alınmasını sağlamıştı. (5)
Şeyh Sait, Ali Rıza ve beraberindeki aşiret ağa ve hocaları Kırıkan köyünden kalkarak 6/1/1341-1925 günü Karlıova ilçesinin bugünkü merkezi olan Kanireş köyünde Cibranlı Kâmil Bey’in evine gelmişlerdi. Burada ikinci bir toplantı yapılmış, bu toplantıda Şeyh Sait; her aşiret ağasının kendi aşireti başında kalmasını ve isyan patlarsa buradaki kuvvetlerin kendilerine uymayan Hormek aşireti üzerine yürümelerini tenbih ederek, 8-1-1925 günü Solhan ilçesine bağlı Melekân köyüne yetişmiş, burada dayısı Şeyh Abdullah ile kendisini bekleyen firari Kerem’le sabahlara kadar konuşmuşlardı.
O gece Melekân köyünde iki büyük şeyhin verdikleri karara göre;
- Şeyh Sait, Çapakçur, Genç, hini, Lice, Farkın, Silvan, Hazzo, Diyarbakır, Ergani bölgelerindeki aşiret ağaları şeyh ve hocalariyle görüşecek, Mardin’den Suriye’ye bir heyet gönderdikten sonra Çapakçur’a dönüp burada isyan çıakracaktı ve Diyarbakır üzerine yürüyecekti.
- Şeyh Sait oğlu Ali Rıza ve firari Kerem, Melekân köyünden Şeyh Said’in fetvasının bir suretini alarak Solhan, Ömeran, Zikti aşiretlerini gezip, Boğlan gediği üzerinden Muş ovasına, buradan Kulp, Sason, Motki’ye uğrayıp bu ilçelerdeki halkı ayaklandıracak, Malazgirt’te Hasananli Halit’le birleşip Bitlis üzerine yürüyeceklerdi. (6)
- İsyan patladığı gün, Melekânlı Şeyh Abdullah, Solhan, Ömeran, Zikti aşiretlerini alarak Karlıova’nın Cibran aşireti reisi Kâmil, Baba ve Hatto oğullariyle birlikte Varto’daki Hormek aşiretini dağıtıp Varto merkezini işgal edip, buradaki Cibran kuvvetlerini de alarak, Hınıs üzerinden Malazgirt’e girip Hasananli Halit’in kuvvetleriyle birleşecek ve Bitlis üzerine yürüyüp Halid’i kurtardıktan sonra Irak hududunda Şeyh Mahmut’la birleşeceklerdi.
- İsyan patlar patlamaz, Gökdereli Şeyh Şerif Palo bölgesindeki aşiretleri ve Zaza Yado’yu emrine alarak Elâzığ üzerine yürüyecek, Çan şeyhleri de Çapakçur Zaza aşiretleriyle Çapakçur’u işgal edip Kiği ve Erzincan üzerine yürüyeceklerdi.
Şeyh Sait 9/1/1925 günü
Melekân köyünden Çapakçur’un Çan köyüne giderek Şeyh Mustafa’ya misafir olup
verdikleri kararı ona da tebliğ etmişti.
Şeyh Sait, 12/1/1925 günü
Çapakçur merkezine ve ertesi günü Simsor köyüne gidip bu bölgenin bütün ağa,
hoca ve şeyhleri Mistan ve Botan kabileleri kendisini ziyarete gelmişlerdi.
Şeyh, uğradığı bölgelerden Cumhuriyet hükümetini tanımadıklarına dair
mazbatalar alıyor, bölgeden, bölgeye kendisine yüzlerce silahlı katılıyor,
bütün halk kendisini karşılayarak ayaklarını ve eteklerini öpüyordu.
Şeyhin heybesinde beş bin
İngiliz altını vardı. Bu paralar Ali Rıza’nın Halep’te sattığı koyunların
parasıydı. Bunlardan başka Şeyhi ziyarete gelen her kişi ona zekât adı altında
bol paralar veriyordu.
Şeyh Sait bu debdebe ve
büyük bir kalabalıkla 15/1/1925 günü Darahini vilâyet merkezine gelmişti.
Kasaba halkı çoluk çocuklariyle şeyhi karşılaşmışlardı. Vali ve hükümet erkânı,
halkın taptığı bu şeyhe karşı derin bir saygı göstermişlerdi.
Şeyh Sait, Darahini
merkezinde bir hafta kaldı, burada Haci Mehmet ağa oğulları, Mudanyalı Faki
Hasan ve Zikti aşireti reisi Haci Sadık ve Yusuf’la konuştu, onlara verdiği
emirde isyan patlayınca vilâyet merkezini işgal etmelerini söyliyerek merkezden
ayrılmıştı.
Şeyh Sait, 21/1/1925 günü
Lice ilçesine varmış buradaki kabile başlarına direktif vererek 25//1/1925 günü
Hini nahiyesinde Salih Bey’e misafir gitmiş, burada Palo’dan gelmekte olan Şeyh
Şerif’i beklemişti. Her iki şeyh 3/2/1925 günü Hini’de görüştüler, Şeyh Sait
isyan patlayınca, Şeyh Şerif’in Gökdere ve Palo kuvvetlerini alıp Elâzığ
üzerine yürümesini emir etti ve 5/2/1925 günü Hini’den ayrılarak yüz silahlı ve
birçok hocalarla Piran köyüne geldi. Nahiye merkezi olan bu köyde bir mülâzim
ile on nefer vardı. Bunlar şeyhin maiyeti arasında beş katil mahkumunu görüp
yakalamak istemişlerdi. Şeyh kendisine hürmeten bu katillere dokunulmamasını
rica etti. Genç subay, Cumhuriyetin kanunları karşısında hiçbir hatır
dinlemiyeceğini ifade ederek katillerin teslimini istedi. Şeyhin kardeşi
Abdurrahim ileri atılarak yanındaki yüz silahlı ile karakolu ateşe tutup eratın
bir kısmını şehit, diğerlerini ve genç mülâzimi yaralıyarak esir etti. Buradaki
genç Türk mülâzimi ve on neferi tarihte herkese nasip olmayan bir kahramanlıkla
yüz kuduruğun silahı karşısında dövüşmüş ve canlarını Cumhuriyet rejimine feda
etmişlerdi, onları hürmet ve takdirle yâd ediyoruz.
Bu kanlı olayın ansızın
doğması Şeyh Said’in isyan plânını suya düşürdü. Şeyh artık Suriye’den
Cemiyet-i Akvam’a bir heyet göndermeden vazgeçip Piran bucağını işgal etti.
8/2/1925.
Şeyh Sait, Piran’dan
Liçe’nin Serdi köyüne döndü. Burada Şeyhin kardeşi Tahir oturuyordu. Şeyh ilk
önce Darahini il merkezini işgal etmek fikrinde olduğu için Lice ilçesinin
arkasından geçerek, Şaki Ömer Raro’nun köyü olan Varemerik (Genç) merkezine
geldi. Şeyhin kardeşi Tahir 10/2/1925 günü Serdi köyünden geçen Lice postasını
soydu ve Lice, Hini civarından topladığı iki yüz kişi ile 11/2/1925 günü Genç’e
gelerek postadan aldığı evrak ve paraları Şeyh Said’e teslim etti.
Bu iki olaydan sonra isyan
patlamış demekti. Şeyh bizzat bu irtica hareketinin başına geçerek Hinli Salih,
Ömer Faro, Modanli Faki Hasan, Haci Sadık on bine yakın kuvvetleriyle 14/2/1925
günü Darahini vilâyet merkezini işgal ederek, Vali ve erkânı hükümeti esir
etti. Şeyh Sait o gün Mudanli Faki Hasan’ı, Darahini valiliğine tâyin ederek,
“Emirelmücahidin Muhammet Saidi Nakşibendi” ünvanı altında Arapça yazdığı bir
kanun pusulasını imzalamıştı. (7)
Şeyh Sait ve arkadaşlarının
Melekân köyünde verdikleri kararda isyan hareketini dört bölgeye ayırdıklarını
yukarıda yazmıştım. Şimdi bu bölgelerde geçen bu irtica hareketini sıra ile
yazacağım:
1. Şeyh
Said’in bizzat kumanda ettiği birinci isyan mıntıkası:
Şeyh Sait, 16/Şubet/1925 günü
Darahini’den Genç’e gelerek Haci Sadık, Ömer Faro ve güney Çapakçur’un Mistan,
Botan aşiretleri kuvvetlerini alarak 20/2/1925 de Lice merkezini işgal edip
Hini’ye gitti. Hinli Salih Bey’in kuvvetlerini emrine alarak, Hini boğazından
Diyarbakır’a doğru yürüdü. On binden fazla olan bu asi kuvvetler Hini
boğazından isyan bölgesine doğru gelen bir tabur piyademizle karşılaşıp askeri
pusuya düşürerek eratın bir kısmını şehit ve mürettebatını esir etmişlerdi.
Hini boğazını geçerken, Şeyh Sait
kardeşi Abdurrahim’in emrine mühim bir kuvvet vererek onu Maden üzerine sevk
edip, kendisi Ambar nehri yolundan Diyarbakır üzerine yürüdü. Şeyhin
Diyarbakır’a doğru yürüdüğünü haber alan Hazzolu Hatip beyleri, Silvan ve
Farkın kuvvetleri başında olan Şeyh Şemsettin, Diyarbakır’a doğru akmış, bu
kuvvetler 28/2/1925 günü Diyarbakır yakınlarında Şeyh Sait’le birleşmiş, Şeyhin
irtica kuvvetleri yirmi bine yaklaşmıştı.
Şeyh Said’in sol kolunda kalan Silvan ve
Farkın dağlarından kopan ayrı bir asi kuvveti, Mardin’e doğru akmış, bu sırada
Midyat’taki askeri kuvvetlerimiz ve halk tarafından karşılanarak zayiata
uğratılıp geri püskürtülmüştü.
Hini boğazından Şeyh Sait’ten ayrılan
kardeşi Abdurrahim 29/2/1925 günü Maden ilçesini işgal ederek Siverek üzerine
yürümüş, bu sırada Siverek bölgesinde Şeyh Eyyüb adlı bir Şafii Şeyhi başına
topladığı beşyüz kişilik bir kuvvetle Siverek’i işgal edip, Çermik’te Şeyh
Abdurrahim’le birleşmiş ve beraber Ergani üzerine yürümüşlerdi.
Şeyh Sait emrindeki yirmi bin asi ile
28/2/1925 günü Diyarbakır’ın kuzeyine düşen (Tala) mevkiinde karargâhını
kurmuş, burada Diyarbakır bölgesinden kendisine iltihak edecek kuvvetlerle
Mardin, Ergani, Siverek, Maden üzerine sevk ettiği asilerin başarı haberlerini
bekliyordu. Şeyh yanındaki kuvvetin Diyarbakır’ı tutmağa yetmediğini biliyor,
şehirdeki askeri alay ve mühimmat deposundan korukuyordu. Bu sebeple ilk önce,
il merkezini uzaktan tehdit ederek müfettişlik ve vilâyetle muhabereye girişip
vakit kazanmak ve şehir içinde bulunan Cemil Paşa oğullariyle diğer asilere
şehir kapısını açıp içeri girmek istemişti.
Gerçekten şehir içinde bulunan asiler
önemli hazırlıklar görmüş ve silahlanmışlardı. Şeyh Sait aynı zamanda
Viranşehir’de olan Milanlı İbrahim Paşa oğullarına mektup yazarak bunların
Mardin kapısından Diyarbakır’a akmalarını ve kendisinin kuzeyden şehri
çevireceğini ve Cemil Paşa oğullariyle şehir içindeki asilerin isyan ordusuna
şehir kapılarını açmalarını bildirip, Tâlâ’da beş gün beklemişti.
Diyarbakır’da ordu müfettişi olan Kâzım
Paşa (Sayın Kâzım Orbay) Vali Ali Cemal (B.Cemal Bardakçı) kolordu komutano
Mürsel Paşa, bu önemli asi ordusu karşısında büyük bir kahramanlıkla çarpışmış,
Diyarbakır’a gelecek askeri kuvvetleri beklemişlerdi.
Beş günlük yaygara ve muharebenin boşa
gittiğini gören Şeyh Sait nihayet 2/mart/1925 de şehre hücum emrini vermiş,
asiler şehrin surlarını kuşatarak akşama kadar merkeze ateş yağdırmışlardı. Her
yandan sel gibi şehre akan sayısız kudurmuş asi kuvvetler, şehirdeki bir avuç
kahraman askerlerimizin bükülmez kolları karşısında duraklamışlar, Şeyh son bir
çare olarak Mardin kapısında keşfettiği bir delikten geceleyin, yetmiş seçilmiş
azgın asiyi şehre sokarak, bu fedailer şehirdeki asilerle birleşip askeri
birliklerimize karşı çok çetin bir savaş açmış, şehri kan ve ateş içinde
bırakmışlardı.
Tarihin her türlü
denemesinde olduğu gibi, bu zorlu savaşta dahi yine kahraman erlermizi ve asil
kanlı subaylarımız ölümü gözlerine alarak boğaz boğaza gelen yüz elli azgın
asiyi süngü ve bombalariyle yoketmişlerdi. Diğer asiler gecenin karanlığından
faydanlanıp evlerine kaçmışlardı.
Bu sırada Mardin ve Siverek üzerinden
gelen fırkalarımız, Ergani’yi muhasara eden Şeyh Abdurrahim ve Hezül aşireti
asilerini Çermik ilçesine kovalayıp Diyarbakır’a yetişmişlerdi. Bu askeri
kıtaatımız, henüz Diyarbakır surları üzerinde çarpışan Şeyh Sait’le, Ergani’den
kaçan Şeyh Abdurrahim kuvvetlerini hızla kovalamış, bu iki asi kuvveti yine
Hini boğazında birleşip son bir mukavemet göstermiş, fakat askeri kuvvetlerimiz
tarafından kısmen tenkil edilip dağıtılmış, Darahini hilâfet merkezine doğru
kaçmışlardı.
Şeyhin ümitsiz kalan kuvvetleri
Darahi’de parça parça koparak dağılmış, Genç, Palo, Çapakçur bölgelerinin en
sık meselerine kaçıp gizlenmişlerdi. Şeyh Sait yanındaki bölge şeyhleri,
aşiretin ağa ve hocaları toplu olarak Darahini’yi terk edip İran’a doğru firar
etmek üzere Çapakçur merkezine gelmişlerdi. Şeyh Sait Çapakçur’da durmuş, Elâzığ,
Kiği, Varto’dan kaçıp Çapakçur’a doğru gelmekte olan Şeyh Abdullah, Şeyh Şefi
ve Çan şeyhlerinin yollarını gözlemişti. 27 Mart 1925
2 nci İsyan Mıntıkası:
İkinci isyan bölgesinde ayrılan Elâzığ
havalisinin işgalini üzerine alan Gökdereli Şeyh Şerif ; Şaki Yado ile Çapakçur’un
batı aşiretlerini, Musyan, Okçiyan, Azan kabilelerini Gökdere ve Palo
Zazalarını emrine alarak 21/2/1925 günü Palo ilçesini işgal edip, Palo’nun
batısındaki Zaza kabilelerini ve göçebe Beritanlı aşiretini, kuvvetlerine
katıp, 5/3/1925 günü Elâzığ iline yaklaşmışlardı. Elâzığ eşrafından bir kısım,
şehir içinde halka: “Bu şeyhlerin şeriâti ve hilâfeti kuracaklarını, ve bunlara
yardımın farz olduğunu” ileri sürerek asileri şehre almışlardı. Bu suretle
kavgasız şehre giren asiler, bütün mağaza, dükkan, ve zengin evleri yağma
ederek para için esnafı işkence, ırz ve namusa saldırmaya başlamışlardı.
Hükümet erkânı esir edilmiş, ceza evi boşaltışmış, asiler atlarını çekip
hükümet konağı salonunda bağlamış, mühimmat ve zahire depolarını kendi
aralarında yağma etmişlerdi. Bunlar şehirdeki ganimet malını görünce dini erkânı
diye tanıdıkları namazı bile unutmuşlardı.
Birtakım softa ve saf kimselerin din
kurtarıcıları diye şehre aldıkları bu canileri, karakuvvet ve irticaın birer
haydut ve çapulcuları olduğunu gören ve bunların mülevves ayaklariyle İslâmiyet
ve Türklüğü çiğnemek üzere meydana çıkmış birer yurt düşmanları olduğunu
anlıyan sayın Elâzığ gençleri; gayrete gelip ellerine geçirdikleri silahlarla
bu asilere saldırıp onları ağır kayıplara uğratarak bir hamlede şehirden dışarı
çıkarmışlardı.
Tam bu sırada şehre giren 5nci fırka
komutanı kaymakam Kâzım Bey, Elâzığ ovasında yıldırım sür’atiyle bu azgın asi
kuvvetine yetişerek onları ağır kayıplara uğratıp Murat nehrine doğru
kovalamıştı.
Asilerin bir kısmı Dersim eteklerine
sokulmuş, buradaki Alevi aşiretlerini işe katmayı düşünmüştü. Bu sırada Dersim
eteklerine misafireten gelen ve tarikat mürşidi sayıldığı için halk yanında
büyük bir itimat sahibi olan Malatya ovasından Ağuçanli Doğandede oğlu Hüseyin Efendi,
Dersim Hıran, İzol, Alevileri ve Ohi bucağından Necip ağa, Pertek bölgesinde
asileri kuşatarak Beritanlı ussat Haci İbrahim oğullariyle, Çapakçur
Zazalarından hayli adam öldürüp asileri Palo ovası üzerinde Kâzım Beyin fırkası
önüne düşürmüşlerdi. Fırka ve bu milli kuvvetler Palo ovasında ussati tenkil ve
dağıtarak asilerin bir kısmı Gökdere ve Mendo boğazına doğru kaçmış, Şeyh
Şerif’le burada fırkaya pusu kurmuşlardı.
5 inci fırka Palo ovasından Çapakçur’a
doğru yoluna devam ederek geçidin korkunç meşelerinden saldıran asilerin
çılgınca hücumları önünde büyük bir kahramanlık göstererek, yirmi dört saat
arasız süren kanlı bir boğuşmadan sonra, Mendo geçidinde yerlere serdiği
yüzlerce asinin cesedi üzerinden bu gediği geçip yoluna devam etmiş, asiler parçalanarak
bölgelerindeki meşelerde saklanmış, Şeyh Şerif birkaç hoca ve aşiret ağasiyle
Şeyh Sait’e kavuşmak için Çapakçur’a doğru firar etmişti.
Kâzım Beyin fırkası uğradığı yerlerde
temizlik yaparak 6 Nisan 1925 günü Çapakçur’a girip burada arkadaşlarını
beklemekte olan Şeyh Sait’le üç yüz atlısını Solhan’a doğru kaçırmıştı. Kâzım
Bey Çapakçur bölgesinin asayişini düzenlemiş 8 Nisan’da Erzurum Kurtyüzü
yoliyle Çapakçur’a yetişen sekizinci kolordu müfrezesi komutanı kaymakan Saim
Bey’e bu havaliyi teslim edip Palo’ya dönmüştü.
3ncü İsyan Bölgesi:
Bu bölgenin kumandasını idare eden Çan
şeyhleri Mustafa ve İbrahim emrindeki asi kuvvetler : 17 Şubat 1925 günü
Çapakçur ilçe merkezini işgal ederek Çanlı Şeyh Hasan’ı buraya kaymakam dikmiş,
Siyakâr ve Simsor beyleri ve Hasan Begân ile diğer Zaza kuvvetleri ve Kiği’nin
Karabaş aşiretinden Simhaçil Hasan ve aşireti, Şüküran kabilesi, Sancak
bucağından Cibranlı Avani oğullarından topladıkları iki bin kişilik bir asi
kuvvetiyle 20 2 1925 günü Kiği ilçesine saldırmışlardı.
Bu asi kuvveti karşısında Kiği’de askeri
hiçbir kuvvetimiz yoktu. Şube reisi binbaşı Tahsin ve kaymakam Abdurrahim
Beyler , Kiği eşrafından Zeyneloğlu ve Şakir Beylerle bütün Kiği halkı büyük
bir yurtseverlikle silaha sarılarak iki yüz kişilik bir milis ve jandarma
müfrezesiyle asilerin önlerine geçip dar geçitlerde savunmaya başlamışlardı. Bu
kuvvetlerimiz asilerle çarpışmakta iken, Kiği’nin Kârir bölgesinde oturan
Hormek aşireti reisi Küçük Ağa oğlu Mehmet Hulusi Efendi, üç yüz kişilik bir milis
taburunu teşkil edip kendi mıntıkasında asilerin yolunu kesmiş ve kardeşi Ali
Kemal ile yüz silahlıyı, Kiği üzerinde bulunan asileri arkadan vurmak üzere
Sancak bölgesine göndermişti.
Ali-Kemal 27-2-1925 günü Sancak
bölgesinde asilerin arkasını kesmiş, Tahsin Bey müfrezesiyle tutuşan asiler,
basıldıklarını anlayınca Kiği üzerinden dönerek Sancak ovasında Ali Kemal’in
kuvvetleri üzerine düşmüş, on maktul ve beş yaralı bırakarak Çapakçur’a doğru
çekilmişlerdi.
Asiler Çapakçur’a dönerken ikinci defa
Sağnıs ve Karabaş bölgesi üzerinden Kiği’ye saldırmış, Hösnek nahiye merkezini
işgal edip müdür Hüseyin Efendi ile on dört milis ve jandarmasını esir
etmişlerdi. Ertesi günü Kürikanlı Kamer Ağa ve Maskanli Ağa idaresinde olan iki
yüz kişilik Hormek milli kuvvetleri nahiye merkezinde asileri kuşatarak onların
Kiği üzerine varmalarına engel olup, nahiye merkezini asilerden geri alıp,
müdür ile erlerini kurtarmışlardı. 17-3-1925
Hösnek nahiyesinden Karabaş bölgesine
çekilen asiler 28-3-1925 gününe kadar burada Hormek milli kuvvetleriyle
dövüşmüş, en son asiler fazla zayiata uğrayarak tekrar Çapakçur’a dönmek
zorunda kalmışlardı.
Kiği havalisini kurtarmağa memur edilen
8 inci kolordu müfrezesi kumandanı kaymakam Sayim bey, bir alay askerle
Erzincan, Erzurum, Tercan üzerinden Hırhal ve Çivreş dağlarını aşıp 5 Nisan
1925 günü Karlıova’nın Göynük bölgesinde Karabaş köylerine gelerek Hormek milli
kuvvetlerini emrine almıştı. Tam bu sırada Varto ilçesinde 12 nci fırka
tarafından firara mecbur edilen Karlıova Cibran aşireti reisi Kâmil, Baba ve
Hatto oğulları üç yüz kişilik bir asi kuvvetiyle Göynük ovasında hazırlanıp
Hormek milli kuvvetleriyle çarpışmak üzere Karabaş bölgesine akmışlardı. Bu
asiler Simhaç köyünde Hormek milli kuvvetleriyle çarpışap ansızın Sayim Bey müfrezesi
üzerine düşmüş, top ve makineli tüfeklerin dehşeti altında dağılmış, Baba ve
Hatto oğulları elli atlı ile Sığı-Haciyan boğazından Solhan bölgesine kaçmış,
Eşek-meydan’da, Diyarbakır’dan kaçıp gelen Şeyh Sait’le birleşmişlerdi.
Bu suretle sona eren üçüncü isyan
bölgesinde büyük bir yurtseverlik gösteren binbaşı Tahsin ve kaymakam
Abdurrahman Beylerle sayın Kiği halkının ve Hormek milli kuvvetlerinin bu yurda
hizmetlerini gelecek yeni nesle bir örnek olarak göstermek için büyüklerimiz
tarafından bu halka yazılan takdirname ve belgelerden birkaçının suretlerini
aynen tarihime alıyorum.
ANKARA
27-Şubat-1341 Suret
Şeriat perdesi altında Cumhuriyet ve
vahdetimize vaki olan süi-kast teşebbüsünün karşısındaki vatanperverâne ve
fedakârane hissiyatınız şayanı şükran ve takdirdir. Pek ulvi mücahedenizde aynı
hissiyat ve imanla devam buyrulacağından eminim. İrtica heyet ve teşebbüslerine
karşı halkımızın her taraftan gösterdikleri lânet ve nefret hisleri
müvacehesinde hainlerin yakın zamanda tamamen ceza ve sezalarını bulacaklarına
itimadım katidir. Cümleye selam ve hürmetler.
Türkiye Reisicumhuru
Gazi Mustafa Kemal
ERZURUM
28 Şubat 1341 Kiği
Kaymakamlığına
Kazanız ahalisinin Gazi Paşa
hazretlerine keşide ettikleri telgrafnâmeler kendisine takdim ve hususiyle Kârirlilerin
gösterdikleri fedakârane hidemattan, mülarün-ileyha hazretleri mahzus olmuş ve
mahzusiyetlerini cevaben kendilerine bildirmişlerdi. Tarafımdan dahi Mâaselâm
ahalinize tebliği rica ederim.
Erzurum Valisi
Zühtü
DİYARBAKIR
3-3-1341 Kiği Kaymakamlığına
Aynı zamanda hak ve hakikatte mevkileri
bulunan Kiği’nin kıymetli mücâhitlerine ve hususiyle Hormek aşireti rüesasına
tarafımdan teşekküratı mahsusamın tebliğine delâleti mahsusalarını rica ederim.
Üçüncü Ordu Müfettişi
Kâzım
VARTO
31-3-1341
Kiği Kaymakamlığı vasıtasiyle Kârirli
Mehmet Efendiye
Hain ve vatansız asilerin sizin
mıntıkanıza da musallat olduklarını esefle haber aldım Kiği’ye muvassalat eden
nizamiye kuvvetlerimizle teşriki mesai ederek mıntıkanızı bu şerirlerden tahlis
etmenizi, harbi umumide gösterdiğiniz fedakarlıklardan beklerim . Ben yakında
büyük kuvvetlerimle daha cenuptan hareketle asi şeyh ve ağavatın hadlerini
bildireceğim. Muvaffakiyet Allahtandır.
On Birinci Fırka
Kumandanı
Mirliva Osman
Nuri
Karir eşraf ve milis kumandanı Mehmet
Hulusi Efendiye
Kadim kahramanlığını bürhani olan işbu
telgrafı irsal etmekle kespi fahir eylerim efendim . 1-4-1341
Kiği
Kaymakamı
Abdurrahim
Suret
Çapakçur ussatının Kiği merkezine tarihi
taarruzları olan 17 Şubat 1341 de Kiği’nin Kârir, Hormek aşireti reisi Küçük
Ağazâde Mehmet Hulusi Efendi derhal ussatın harekatı caniyanesini telin ve
vak’adan bütün hükümeti mahalliyeyi haberdar ederek sür’atle müdafaa esbabını
ihzar ederek üç yüz küsur neferden teşekkül eylediği kuvayi milliye dördüncü
tabur kumandanlığını deruhte ederek müdafaa ve 27-Şubat 1341 tarihinde büyük bir
azmü-metanetle ussatın hatti-ricatını keserek sekiz asiyi esir ve hükümete
teslim etmiş olduğu ve aşiretinin her tarafı ussatla muhat ve muhasara edildiği
halde munanidâne sebat ve aynı zamanda Göynük cihetine geçen büyük bir asi
kuvvetine taarruz ederek püskürttüğü ve iki neferinden mecruh olduğu ve ikinci
bir taarruz ihtiyar ederek ussatın eline geçen Hösnek nahiyesi müdürü Hüseyin
Hüsnü Efendiyle on beş nefer kuvvayi milliye efradını esaretten tahlis
eylediğini ve kıtaatın ileri harekatında 8 inci kolordu müfrezesiyle birlikte
taarruza geçerek, evvelce Oğnut ve Muâhhiren Perhengük nahiyesi kuratını tathih
ve nahiye merkezini istirdat ile nahiye hükümetini tesis ve Cumhuriyeti
adilenin devamı şanü-şevketine yedü-tezkâr ettiği anlaşılmıştır. Kahraman
muma-ilyeh Mehmet Hulusi ve aşireti TA.4.efradına ussat tenkilinde berveçhi
muharrer sadakat ve fedakarlığı sabk etmiş olduğundan Hükümeti Cumhuriye namına
beyanı teşekkürat ve takdiratı mübeyyin hidematı vatanperverânelerini natık
işbu vesika muma-ileyha verildi.
19
Mayıs 1341
Resmi Mühür
Kiği
Kaymakamı
Abdurrahim
4 üncü İsyan Bölgesi
Asi kuvvetlerinin başı olan Melekânli
Şeyh Abdullah, Hasanli Halit, Ali Rıza ve Cibran ağaları, bütün kuvvetleriyle
Solhan ve Göynük bölgelerini Varto, Malazgirt ve Muş havalisini işgal edip,
Şeyh Abdullah Erzurum’a saldıracak, Hasanli Halit ile Ali Rıza Ağrı ve Bitlis’i
ikgal edip Cibranlı Halid’i kurtaracaklardı. Cibranlı Halid’in istiklal
fikriyle zehirlenen en güçlü aşiretler bu bölgede idi. Bunlar Cibranlı Halid’i
kurtarıp kuvvetlerinin başlarına geçirecek ve Irak hududundaki aşiretler
birleşeceklerdi.
Bu azılı kuvvetlerin idaresine memur
edilen Melekânlı Şeyh Abdullah Solhan aşiret reisi Mehmet Alli Çeto ve Girnoslu
Cacı Selim, Ömeranan ve Meneşkürt aşiretlerini alarak 19-Şubat-1341 günü
Şerafettin dağlarını aşıp, şimdiki Karlıova ilçesinin Cibranlılarla meskun olan
Hasanova köyüne gelmişti. Şeyh Abdullah bu köye gelirken Göynük ovasında olan
Cibranlı Kamil, Baba ve Hatto oğlu Mehmet’e gönderdiği emirde: Bunların bütün
atlı ve piyade kuvvetlerini alarak Mengel gediği üzerinden Varto’nun Hormek
aşireti köylerini çiğneyip Varto merkezine doğru yürümelerini ve kendisinin de
Şerafettinin kuzey eteklerinde bulunan Cibran kuvvetlerini alıp Baskan
üzerinden ve Leylek dağı istikametinden Varto merkezine hücum edeceğini
bildirmişti.
Asiler bu tedbirde iken Varto’daki
Hormek aşiretinin ileri gelenleri isyanın patladığını haber alarak
17-Şubat-1341 tarihinde Üstünkran nahiyesi merkezine toplanmış, asilere karşı
koyacaklarını kararlaştırmış ve bu halktan Veli ağa, Ali Haydar, M.Şerif,
M.Halit, Tatanli Haydar yüz kişilik bir kuvvetle Lolan aşireti köylerine
giderek kararlarını bunlara kabul ettirip Lolanlı Kamer ve Selçuklu Hüseyin ve
kuvvetleriyle Varto’nun savunmasına gitmişlerdi.
Bu milli kuvvetler : 20-Şubat-1341 günü
Reisicumhur, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Millet Meclisine ve Müşir Fevzi Paşa
ile Diyarbakır üçüncü ordu teşkilatına emir almış ve bizzat büyük Gazi
tarafından takdir edilmişlerdi.
Hormekliler bütün kuvvetlerini Varto
merkezine alıp kuvvetli bir savunma hattını kurmuş, bu sırada Şeyh Abdullah’ın
emriyle harekete geçen Cibranlı Kamil, Baba ve Hatto oğulları üç yüz elli
kişilik bir asi kuvvetiyle 21-Şubat-1341 günü Karlıova bölgesinden Mengel
gediğini aşarak Hormek halkının Kasman köyüne girmişlerdi. Hükümet merkezi
muhafazasından bulunan Hormek milli kuvvetleri bu haberin aynı günün gecesinde
alarak makine başında Muş Vali Vekili Sırrı Bey’den hareket emrini alıp
22-Şubat-1341 sabahı bütün kuvvetleriyle Kasman köyündeki asileri kuşatıp
kurşuna tutmuşlardı. Yarım saat süren çetin bir savaş sonunda : asiler köyde
birkaç yaralı ve at bırakarak Çapanik istikametinden Baskan’a firar edip Şeyh
Abdullah kuvvetleriyle birleşmişlerdi.
Bu hadiseden ümitsizliğe düşen Şeyh
Abdullah o gün için Varto merkezine taarruzdan vazgeçerek bütün kuvvetleriyle
Hasanova köyüne dönmüş, buradan Varto merkezinde bulunan Cibranlı Halid’in
amcası İsmail ve mütekait binbaşı Cibranlı Kasım’la muhabereye girişmişti.
Kasım ve İsmail, Şeyh Abdullah’ın,
Hormek köylerine uğramadan Şerafettin eteklerinden Varto merkezine saldırmasını
bildirmiş, ve fakat âlenen yaptıkları propagandalarda; Şeyhin mutlaka intikam
almak için Hormek köyleri üzerinden Varto’ya taarruz edeceklerini söylemiş, ve
o sırada Varto kaymakam vekili bulunan Muş’lu Ali Efendiye elde ederek Hormek
kuvvetlerini Varto merkezinden çıkarıp Mengel gediğine göndermişlerdi. Ancak bu
halktan tanınmış kimselerden yirmi kişilik bir kuvvet merkezde muhabereyi temin
etmek için kalmışlardı.
Kasım ve İsmail bir taraftan her gün
kaymakam vekili ile temas ederek, söyliyerek onu kolay iğfal edip merkezdeki
Lolan kuvvetlerini köylerine göndermeye sebeb oluyor, diğer taraftan Şeyhi
istikbâl ve biran önce Varto’ya getirtmek için Cibranlı Halid’in kardeşleriyle
üç yüz kişilik bir kuvvet Baskan köyüne göndermişlerdi.
Şeyh Abdullah Hasanova’da tam
hazırlanarak Baskan köyüne gelip Cibranlı Halid’in kardeşleri Selim ve Ahmet
kuvvetlerini de alıp; bir gece yürüyüşüyle Varto yakınlarına gelmişti. Binbaşı
Kasım, Hâlâ kaymakamı elinde dolandırıp iğfal ediyor, ve hattâ Şeyhin
Çapakçur’a döndüğünü iddia ediyordu. İlçe merkezinde iki seyyar yüzbaşısı ile
120 seyyar jandarma vardı. Bu jandarmaların çoğu Şeyh Said’in müritlerinden olan
Diyarbakır ve Hazzo halkı idi. Bunların asilerle sözleri birdi. Kaymakam vekili
o kadar aldanmıştı ki, Hormek ağalarının kuvvetlerini ilçeye getirmelerine
katiyen muhalefet etmişti. Haftalarca perde altında oynanan bu acayip oyun
nihayet 11 Mart 1341 akşamı kendisini gösterdi. Yatsı zamanı Varto’nun yarım
saat uzağında olan Alâgöz köyünde iki bin asinin yaktıkları meşâle ve
okuduklarını salât, selâm sesleri kazayı birbirine karıştırdı. Kasım ve İsmail
evlerine kapanarak kapılarını bağladılar.
Hiçbir taraftan yardımın yetişmesine imkân
yoktu. Merkezde olan Hormekli Ali Haydar, M.Halit ve Tananli Haydar yirmi
kişilik kuvvetleriyle asilerin Varto’ya girecekleri yolun içindeki çetin
mevzilere girmiş, sağ ve solda seyyar jandarmalarla takviye edilmişlerdi. Abdalanli
Kamer çavuş kırk kişilik milisini alarak, Cibranlı Halid’in kardeşi Selim’in
konağına iltica etmişti. Hormekli M.Şerif, birkaç milis ve Varto jandarmasiyle
hükümet konağı karşısındaki siperlere yerleştirilmişti.
Gecenin zifiri karanlıkları içinde
sabaha üç saat kala, Varto’ya saldıran bütün asiler ilk önce Ali Haydar ve
seyyar jandarmalar üzerine düşmüş, aslen Zaza olan jandarmalar asilere teslim
olarak silahlarını mevzilerde kalan milli kuvvetlerimizle dokuz er Anadolulu
neferlere çevirmiş bu bir avuç kuvvetimiz büyük bir kahramanlık göstererek
şafak sökünceye kadar sel gibi akıp gelen bu sayısız asi kuvvetleri önünde
dövüşerek mevzilerinde sebat göstermiş, Şeyh Abdullah’ın dayısı Mahmut’la beş
asinin leşlerini yere sermişlerdi.
Bu mevzileri bir türlü sökemiyeceklerini
anlıyan asiler, sağ ve soldan ilçe merkezine girip merkezi işgal ve hükümet
kapısına kadar dayanmışlardı. Ali Haydar ve arkadaşları bu tehlikeli durumdan
mevzilerini bırakıp ilçenin içinde bulunan asiler arasında gecenin karanlığından
faydalanıp hükümet konağına gelmişlerdi.
Şafak artık tamamiyle sökülmüş, asilerin
selât ve selâm sesleri, ilçe içinde göklere yükselmişti. Hükümet konağındaki
Hormek milisleri kaymakamı, erkânı hükümetle her iki seyyar yüzbaşısını atların
terkisine alarak bir makineli tüfekle ve sadık Muş jandarmalariyle Kalçık
köyüne çıkmışlardı. Lolan kuvvetleri işçenin yukarı kısmına yetişmişti. Fakat
iş işten geçmiş, ilçe asilerin eline geçmişti.
Kalçık köyünde toplanan milli kuvvetler
ikiye ayrılmış, Ali Haydar ve Mehmet Halit otuz atlı ile kaymakam ve erkânı
hükümeti alıp Hınıs ilçesine gitmiş, Veli ağa, M.Şerif ve Halil Mengel
gediğindeki Hormek kuvvetleri başına geçip nahiye merkezini, ve köylerini
savunmaya başlamıştı. Bunlar Lolanlı Kamer kuvvetleriyle birleşip, Hınıs’taki
askeri müfreze kumandanı Osman Bey’le muhabere edecek ve Hınıs’tan Varto’ya
gelecek askeri kuvvetlerle Varto üzerine yürüyeceklerdi.
Varto merkezini işgal eden Şeyh
Abdullah, bir gün sonra Hormek ağalarına bir heyeti nasıha gönderip bunların
kendilerine katıldıkları takdirdi Varto ve Muş idaresini kendilerine terk
edeceğini bildirmiş, Müziranlı İsa maiyetinde gelen bu heyet Hormekliler
tarafından koğulmuş, ve aynı gün Hınıs müfrezesi komutanına keyfiyet
arzedilerek cephane istenmişti. Bu heyet Lolanlı Hüseyin ve Kali ağları ve
Abdalanlı İsmail’i kandırıp Şeyhe delâlete götürmüştü.
Heyetinin Hormekliler tarafından
koğulduğunda içerleyen Şeyh, Cibranlı Baba’nın mahiyetine verdiği üçyüz kişilik
bir asi kuvvetini Üstünkran nahiyesi istikametine sevk etmiş, bu kuvvetin
öncüleriyle Hormek milis karakolları arasında 13 Mart 1341 günü yapılan
müsademede bir asi yaralanmış, iki at ele geçmiş asiler Leylek köyüne
çekilmişlerdi.
Vesika: I
Hınıs
14 Mart 1341 (1925)
Varto Hormek aşireti Rüesasından Ali
Ağazâde M.Şerif
Ve Ağa oğlu Veli Ağa’lara
13 Mart 1341 tarihli raporunuzu aldım.
Hissiyatı merdane ve vatanperveraneniz şayanı teşekkürdür. Makamata derhal
arzedildi. Vatan hainlerinin lâyık oldukları cezayı görecekleri zaman artık
birkaç gün meselesidir. Metanetinizden hepimiz eminiz. Cesaret, gayret ve fedakârlığını
güneş gibi aşikârdır. 13 Mart 1341 de size gönderilmek üzere Ali Haydar Bey’e
dört sandık cephane verilmiştir. Bugün de Ali Haydar Bey ve Çarek aşiretinden
ikiyüz kişi, ve jandarmalarla Varto kaymakamı vekili Arpaderesi’ne (8)
gönderilmiştir. Onlarla irtibat tesis ederek gece gündüz arslanlar gibi
asilerin üzerine hücum edip dünyayı başlarına dar ve karanlık ediniz.
Sizin zahiriniz hem Cenabı Hak ve hem de
kuvvetli ve şevketli hükümeti Cumhuriyetimizdir. İki güne kadar Hınıs’a piyade
alayları ve topçu bataryaları geliyor. Topların ateş saçan mermileri, ussatın
kalblerini çak, çak edecek müthiş gürültüleri altında köpekler gibi titriyecek
ve kaçacak bir delik ararlarken, sizin arka ve yandan yapacağınız Hayderana
hücumlarla onların sizin hayvanlarınızın ayakları altında ezildiğini ve can
çekiştiklerini göreceksiniz. (9) Azmü-sebat, baisi felâh ve saadettir. Size son
diyeceğim. Sebat ve metanettir. Alacağınız emir talimatı ayrıca yazarız. Muhabereniz
eksik olmasın. Ussat rüesasının isimlerini tesbit ediniz. Ve yaptıkları denâeti
iyice tahkik ediniz. Cümlenin gözlerinden öper, muvaffakiyetler temenni ederim
efendim.
Hınıs Müfreze Kumandanı
Kaymakam
Osman
Vesika : II
(Talimatname)
Hınıs
14 Mart 1341 (1925)
1- Mıntıkamızın
Çarek aşiretinden toplanan atlı ve piyade mevcudiyle, burada bulunan Hormek ve
Lolan aşiretleri ağavatiyle şimdi Arpaderesi’ne hareket edilecektir.
2- Bu
müfrezenin vazifesi: Ussatın Varto’dan Hınıs istikametine doğru muhtemel olan
taarruzunu def etmek, ve ussatın arkasında kalan Hormek ve Lolan aşiretleriyle
irtibat tesis ederek müştereken yapacakları baskınlarda, ussatı tepelemek ve istihbarata
son derece ehemmiyet vermek ve alacakları haberleri her gün sabah, akşam
raporla bildireceklerdir.
3- Erzurum,
Sarıkamış’tan kıtaatı mürettebenin ilk kademesi olan 34 ve 35 inci alaylarla
obüs bataryaları ve süvari kuvvetleri bir iki güne kadar mıntıkamıza dahil
olacaklardır.
4- Milli
kuvvetlerin bulunduğu mıntıkalarda hükümet aleyhinde propaganda yapanlar
derdest edilerek Divanı Harbe gönderilmesi için Hınıs’a sevk edileceklerdir.
5- Her
gün Arpaderesi’nden Varto istikametine kuvvetli ve cüretli keşif kolları sevk
edilerek ussatın en ufak harekâtı keşif edilecek, ve ussatın yerli ahaliden
sail sıfatiyle göndermesi muhtemel bulunan casuslar behemehal dersdest
edilecektir.
6- Arpaderesi’ndeki
müfrezeye iltihak eden silahlı kuvvetler, mutlaka Hormek, Lolan, Çarek
aşiretlerinden olacak ve başka aşiretlerden kuvvet alınmayacaktır ve kabul
edilmeyecektir.
7- Arpaderesi’nde
toplanan milli kuvvetlerimiz, her aşiret efradına kendi rüesası muhabere, emir
ve nezaret edecektir. Bu kuvvetler Hınıs müfreze kumandanlığına bağlı
bulunacaklardır.
14
Mart 1341 (1925)
Hınıs Müfreze Kumandanı
Kaymakam Osman
Asilerin Varto ilçesini işgal ettikleri
beş gün olmuştu. Bunlar Hormek milli kuvvetlerinin korkusundan Varto merkezini
boşaltıp Hınıs’a taarruz edememişlerdi. Nihayet Şeyh Abdullah ve Cibran
ağalarının verdikleri son kararda kuvvetlerin bir kısım Hormekliler cephesinde
bırakılarak, Şeyh Abdullah idaresinde olan bin kişilik bir asi kuvveti, 17 Mart
1341-1925 günü Arpaderesi’ne taarruz etti. Asiler bu çetin gedikte akşama kadar
Hormekli Ali Haydar, Çarekli Haşim ve Lolanlı Hüseyin ve Hınıs jandarma
kuvvetleriyle çarpışarak bir türlü yolu açamadılar ve akşam Kirs köyüne
döndüler.
Asiler bu denemeden sonra Arpaderesi’ni
sökemeyeceklerine inanarak bu cepheyi arkadan çözmek için Cibranlı Halid’in
kardeşleri Selim ve Ahmet’i ikiyüz kişi ile 19 Mart 1925 gecesi Varto’dan
çıkardılar; bu kuvvetler Bulanık’ta Cibranlı aşiretiyle Bulanık ilçesini işgal
edip Malazgirt ilçesinde Hasananli Halid’in kuvvetleriyle birleşti. Cibranlı Halid’in
kardeşleri, Hasananli Halit ve Şeyh Ali Rıza’nın buradan Şeyh Abdullah’a
yazdıkları mektupta: Bunların bütün kuvvetleriyle 23 Mart 1925 günü Hınıs
merkezine baskın edip bu ilçeyi işgal ettikten sonra Arpaderesi’ndeki milli
kuvvetleri arkadan saracaklarını ve Şeyh Abdullah’ın da, o gün bütün
kuvvetleriyle Arpaderesi’ne taarruz etmesini bildirmişlerdi.
Henüz bu mektup Varto’ya
yetişmeden Şeyh Abdullah, Varto’daki kuvvetinden beşyüz kişi ayırarak 19 Mart
1925 günü Sakavi nahiyesine göndermiş, bu kuvvet Muş ovasındaki Cibranlı,
Felemez ve Kolotu oğullarıyla birleşip Muş üzerine yürüyecekti.
Asilerin Muş’a doğru aktığını haber alan
Muş Vali Vekili Sırrı Bey iki bölük seyyar ve bir bölük sabit jandarma ile Muş
eşrafından Hacı Derviş, Kâmil, Hamza, Bayram, Felemez ağaların sayın Muş
halkından topladığı milli kuvvetlerle Muş’un Bidiri aşireti reisi Hacı Fira
oğlu Hasan ağanın kuvvetlerini Murat köprüsüne göndermiş bu birliklerimiz köprü
başında asileri tüfek, ve makineli tüfek ateşine tutup ağır kayıplara uğratarak
Varto’ya doğru kaçırmışlardı.
Başta 2 nci fırka komutanı ve Muş Vali
Vekili Sırrı Bey’in aldığı tedbirler sayesinde Muş ve Bitlis havalisi bu isyan
salgınından kurtulmuş, bu bölgelerdeki halk isyana katılmamıştı. Murat
köprüsünde yapılan savaştan sonra Cibranlı Halit’le Yusuf Ziya Bitlis’te
asılmışlardı.
Cibranlı Halid’in asıldığını haber alan
Şeyh Abdullah ve Cibran ağaları, son bir gayretle Sarıkamış’tan gelmekte olan
12 nci fırkanın yolunda pusu kurmak için, Cibranlı Halid’in akrabalarından Hatto
oğulları Mehmet ve Reşid’i yüz atlı şle Varto’dan yola çıkarmışlardı. Bunlar
Varto-Hasanova, Göynük, Kurtyüzü ve Şoşar bölgelerini dolaşarak Cibran,
Şeyhkan, Karabaş ve Zirkan aşiretlerinden topladıkları yediyüz kişi ile 20 Mart
1341 (1925) günü Hınıs’ın Söylemez köyünde 12 nci fırkanın 34 üncü alayı,
yolunda pusu kurmuşlardı.
Asilerin pususuna düşen süvari bölüğü
kumandanı yüzbaşı Halit Bey Şehit olmuş, alay kumandanı Talat Bey, ussatın
mevzilerini topa tutarak onları ağır kayıplara uğratarak dağlara kaçırmış, yere
serdiği kırk asinin ölüsünü tesbit ederek Hınıs’a doğru yoluna devam etmişti.
Varto’da bulunan Şeyh Abdullah,
Hasananli Halit’le Ali Rıza’nın mektubunu alınca, bütün kuvvetleriyle 23 Mart
1925 günü şafakla Arpaderesi’ndeki milli kuvvetlerimize yüklenmiş, akşama kadar
yapılan müsademede sekiz milis yaralanmış, on asi ölmüş, Şeyh bir türlü bu
gediği açamıyarak akşam Kirs köyüne dönmüştü.
İki alay ve üçbin mevcutlu olan Osman
Paşa’nın 12 nci fırkası 23 Mart 1341/1925 günü Hınıs merkezine ve 24 Martta
Arpaderesi’ne doğru Korçik köyüne gelmiş, Çarek aşiretini Hınıs muhafazasına
çevirmiş, Hormek ve Lolan milli kuvvetlerini Varto merkezinin kuzeyinde bulunan
köylere gönderip onlara şu emri vermişti:
1) Hormekli Ali Haydar, emrine alacağı
Lolanlı Kamer ve Hormek milisleriyle 25 Mart gecesi Varto merkezi arkasından
Leylek dağı eteklerinden geçip Koman-Gorgo geçidini tutacak, fırkanın,
sabahleyin Arpaderesi’nden kaçıracakları asilerin bu gedikte yollarını kesip
pusuya düşürecekti.
2) Hormekli M.Şerif ve Lolanlı Hüseyin
emrinde olan diğer Hormek ve Lolan milisleri aynı gece Kurçik’ten Varto’nun
şimaline olan Lolan köylerine yetişecek, bunlar da Arpaderesi’nden Varto’ya
doğru kaçacak asileri, yan ateşine tutup Ali Haydar üzerine düşüreceklerdi.
3) Fırka 25 Mart sabahı Arpaderesi’nde
asilere saldırıp Varto’ya doğru sürecek milli kuvvetlerin yan ve arkadan
çevirmeleriyle temizliyecekti.
Kirs köyüne çekilen asilerin, fırkanın
Korçik köyüne gelişinden haberleri yoktu. Bunlar 25 Mart günü şafakla tekrar Arpaderesi’ne
taarruz ederken, fırkanın şiddetli ateşi ile karşılaşmış top ve makineli
tüfeklerin sesleri arasında neye uğradıklarını bilmeyen asiler, çil yavrusu
gibi dağılıp Varto ovasından Şerafettin dağlarına doğru kaçımışlardı. Leylek
dağı eteklerinde ve Lolan köylerinde olan Hormek ve Lolan milli kuvvetleri
asileri arka ve yandan çevirmiş, Goma-Gorgo gediğinde çok müşkül bir duruma
sokmuşlardı.
Asiler tamamen kuşatılmış ve arkadan
yetişen süvari birlikleri tarafından yakalanmak üzere iken, Han Şeref dağlarında
bulunan topçu, asilerle Hormek ve Lolan milislerini tefrik etmiyerek, geçidin
başında olan milisleri top ateşine tutup dağıtmış, bu suretle yolları açılan
asilerden Şeyh Abdullah, Cibranlı Kasım, İsmail ve üçyüz atlı asi bu geçitten
Varto nehrini geçip Şerafettin dağlarına kaçmış, Cibranlı Halid’in amcası Hasan
ile birçok asi azgını milisler tarafından öldürülmüş ve ussatın birçok
elebaşları yakalanmış, geçide yetişen fırka süvarileri Varto bölgesini tamamen
asilerden temizlenmiş, Osman Paşa karargâhını Varto’da kurarak fırka erkânı
harbi Rıza Bey’le takip planını çizmişlerdi.
Şerafettin eteklerinde Şeyh Abdullah’tan
ayrılan Cibranlı Baba ve Kâmil yüz atlı ile Hasanova üzerinden kendi bölgeleri
olan Göynük-Karlıova köylerine dönmüş, burada Söylemez Hacı Ömer’den fırka
tarafından zayiata uğratılıp kaçırılan Hatto oğullariyle birleşip, üçyüz
kişilik bir asi kuvvetiyle, Karlıova’nın Hormeklilerle meskun bulunan Şorik
köyünü basmış, bu köyde olan Şadili aşireti reisi Süleyman ve Cunanli Mehmet
ile Tercan milli kuvvetlerine baskın vermiş, iki milis yaralanmış, Cibranlı
Baba’nın dayısı sabri öldürülmüş asiler geri püskürtülmüştü.
Bu müsademeden sonra Göynük ovasına
tahrik edilen Hormek milisleri Sakaviran köyünde Baba ve Kâmil kuvvetleriyle
karşılaşarak asilerden Ali-Nürük adlı bir azgını öldürüp ussatları Kiği
bölgesine doğru sürmüş, bu kuvvetler üçüncü isyan bölgesi bahsinde açıkladığım
gibi 5 Nisan 1925 günü Karabaş mıntıkasında Körir Hormek milli kuvvetlerine
saldırıp 8 inci kolordu müfrezesi tarafından topa tutularak dağılmış, Baba, Kâmil
ve Hatto oğulları elli atlı ile Sığı-Caciyan boğazından kaçıp Eşekmeydan
mevkiinde Şeyh Sait’le birleşmişlerdi.
Fırka varto’ya gelip yerleştikten iki
gün sonra yani 27 Mart 1925 günü, Hasananli halit, Ali Rıza, Cibranlı Halid’in
kardeşleri, Hasananlı Ferzende, Abdulbaki bine yakın kuvvetleriyle fırkanın
arkasında kalan Hınıs merkezine baskın yapmışlardı. Hınıs müfreze kumandanı
Osman Bey, tarihte herkese nasip olmayacak büyük bir kahramanlık gösterip
ansızın hükümet konağı kapısına dayanan bu asileri makineli tüfek ateşine
tutmuş, asilerin en azgınlarından yirmi yedi kişinin leşlerini hükümet konağı
çevirmesinde üstüste yığarak çetin bir boğuşma sonunda, asileri Malazgirt’e
doğru kovalamıştı.
Bu şekilde hezimete uğrayan bu asi
kuvvetinden Cibranlı Halid’in kardeşleri Ahmet ve Selim maiyeti geceleyin
atlarını Varto ovasında bırakıp Şerafettin mağaralarında saklanmış, Hasananlı
Halit, Ali rıza, Kerem ve arkadaşları bütün kuvvetlerini alarak Malazgirt’in
Şirvanşah köyüne dönmüşlerdi.
Osman Paşa (10) 29 Mart 1925 günü 34
üncü alay K.Miralay Talat Bey’i (11) Varto’dan Malazgirt’e göndermiş, alay 3
Nisan 1925 de Hasananlı Halit kuvvetlerini Şirvanşeyh köyünde kuşatarak çetin
bir savaş sonunda asilerin bir mikdarını tenkil etmiş, Hasananlı Halit, Ali
Rıza, Kerem ve arkadaşları İran’a doğru firar etmişlerdi. Yüz elli atlıdan
ibaret olan bu asileri; Karaköse’deki askeri birliklerimizle Van bölgesinde
olan Haydaran ve Ademan aşiretleri ve Muradiyeli Yusuf Bey takip ederek İran’ın
Mako kasabasına kaçmışlardı. (12)
Her dört isyan bölgesinde irtica
hareketi bu suretle sona erdi. Bu bölgelerden kaçan Şeyh Abdullah, Şeyh Sait,
Şeyh Şemsettin, Çan şeyhleri Hinli Salih, Çapakçur beyleri, Cibran ağaları ve
isyanın bütün elebaşları üçyüz atlı ile 3 Nisan 1925 günü Solhan ilçesinin
Kırvaz köyünde toplanmış, buradan Irak veya İran hududunu geçmeye
hazırlanmışlardı.
Bu asileri yakalamak için Çapakçur’daki
8 inci kolordu müfrezesi Eşekmeydan’a doğru ilerlemiş, on ikinci fırkanın 35
inci alayı kaymakam Galip Bey emrinde olan Hormek ve Lolan milli kuvvetleriyle
birlikte Şerafettin’in kuzey eteklerini tutmuş, 12 inci fırkadan ayrılan büyük
bir müfreze Boğlan gediğine tahrik edilmişti.
Vesika : III
Hormek Milis Kumandanı Şerif Efendi’ye
Varto
6 Nisan 1341
5 Nisan 1341 tarihli raporunuzu aldım. Ordularımız her taraftan asileri sıkıştırmış,
ussatin bütün meşayih ve ağavati Solhan’a doğru kaçmıştır. İnayeti Hak ile
ussat pek yakında kâmilen mahvedilecektir. Toplarla ve makineli tüfeklerle
takviye edilmiş, büyük bir piyade müfrezesi alay kumandanı emrinde olarak 6
Nisan 1341 tarihinde sabahleyin Varto’dan hareketle Baskan köprüsü üzerinde
Selikan’a gönderildi. Bu kuvvet Selikan civarında bulunup Hormek ve Lolan milli
kuvvetlerini emrine alacak, Göynük ovasını ve Tokliyan mınıtkasını tathir ve temin
edecektir. Bu alay kumandanı ile derhal irtibat tesis ediniz. Bundan başka ayrıca bir kuvvet ziyaret
mıntıkasından Kalecik’e gönderildi. Bu kuvvet Boğlan gediğine doğru
yürüyecektir. Kiği müfrezesi de Oğnut’a girmek üzeredir. Cenuptan ilerleyen ordularımız
Darahini üzerindedirler. Tekmil aşiretinizle bu müfrezelere yardım ediniz,
cümlenin gözlerinden öperim.
12
nci Fırka Kumandanı
Mirliva Osman Nuri
Bu suretle Kırvaz’da tazyik edilen Şey
Sait ve asilerin şeyh ve ağaları 24 Nisan 1925 günü Boğlan gediğinin sık
meşelerinden geçip Muş ovasının Murat köprüsüne gelmiş, burada 34 üncü alay
kumandanı Talat Bey’in ateşine uğrayarak Dirik köyünden Varto istikametine
dönmüşlerdi. Şeyh Sait, Varto’nun Tepe köyünde Abdurrahman Paşa köprüsünden
geçip Bulanık üzerinden İran’a geçmek istiyordu.
Şeyh Sait köprüye gelirken, burada pusu
kuran, bir tabur askerle Selçuklu Hüseyin’in kuvvetleri üzerine düşmüş, Şeyh,
Cibranlı Kasım’ın bir planı üzerine el kaldırmadan Cibranlı Kasım, İsmail,
Silvanlı Şemsettin, Melekanlı Şeyh Abdullah, Çan şeyhleri İbrahim ve Hasan ve
Boğlanlı Hacı Haliti Cibranlı Hatto oğulları Mehmet ve Reşit’le elli kadar
ussatın ağa ve hocalariyle tabur komutanına teslim olmuştu. 27 Nisan 1925
Şeyh Sait’le bulunan üçyüz atlının her
birisi bir tarafa (kafileler halinde) dağılmış, Cibranlı Kamil ve Baba
Şerafettin eteklerinde Hormek milli kuvvetleri tarafından yakalanarak alay
kumandanı Galip Bey’e teslim edilmişlerdi. 28 Nisan 1925
Şeyh Şerif, Hinli Salih, Hacı Sadık ve
birçok asi şeyh ve ağaları da Palo meşelerinde askeri müfrezelerimiz tarafından
yakalanıp Çapakçur’a getirilmiş, Osman Paşa yakaladığı Şeyh Sait ve bütün asi
başlarını 10 Mayıs 1925 günü Varto’dan
alıp bir alay askerle Çapakçur’a götürmüş, burada bu irticaciler tamamen
birleştirilip kaymakam Sayim Bey’in kumandası altında Diyarbakır İstiklal
Mahkemesine sevkedilmişlerdi. (13)
14 Şubat 1341-1925 tarihinde başlayan
Şeyh Sait isyanı adındaki bu irtica hareketi 15 Mayıs 1925 günü sona ermiş,
Zaza ve Kormanço şubesine bağlı bütün aşiretler şeyh ve ağalarının idamları,
Babakürdi şubesine mensup aşiretler üzerinde derin tesirler yaratmış, bunlar da
isyana hazırlanmak için bölgelerinde bazı çeteler teşkil etmişlerdi.
Bunlardan ilk önce Muş dağlarında oturan
Huytu aşiret reisi Hacı Musa’nın kardeşi Nuh bey elli atlı ile meydana çıkmış,
Muş dağlarında bulunan Şigo, Huytu aşiretlerini harekete geçirmişti. Osman Paşa
bu hareketi bastırmak için 19 Haziran 1925 de Varto’da binbaşı Tahsin Bey’i
mevki kumandanı bırakarak kendisi fırkasiyle Muş vilayet merkezine gitmiş, 34
üncü alay komutanı Talat Bey’le 1 inci tabur komutanı binbaşı Ziya Bey taburunu,
asilerin üzerine tahrik etmiş, askeri birliklerimizi, bu dağlardaki kabile
başlarını hükümete dehalete getirmiş, Nuh Bey’le Hacı Musa oğlu İzzet’i yüz
atlı ile Sason üzerinden Hizan ve Garzan kazalarına doğru kaçırmışlardı.
Nuh ve İzzet Hizan, Garzan, Beşiri,
Sosan havalisinde gezerek buradaki aşiret ağa ve şeyhlerine hükümetin
kendilerini keseceğini ileri sürmüş, buna misal olarak Şeyh Sait’le
arkadaşlarının asılmasını göstererek, cahil halkı kandırıp ikinci bir isyan
çıkarmaya muvaffak olmuşlardı.
İlk önce Sason dağlarında oturan Bekiran
aşireti bu irtica vak’asının kapısını açmış, Garzan’daki Pencinaran ve Reşkotan
aşiretleriyle birleşip 1 Temmuz 1925 tarihinde Batman köprüsü üzerinde bir alay
askerimizi pusuya düşürüp ağır kayıplara uğratmışlardı. Bu asilere bir kısım
Motki halkı, Hizan aşiretleri, Gazanli Cemil- Çetto, Beşiri’de Reman aşireti
reisi Emin, Midyat’ta Arabiyan aşireti reisi Abdülkerim ve Hacco da katılarak
irtica bölgesini genişletmişlerdi.
Bitlis’te bulunan 2 inci fırka kumandanı
Kâzım Paşa ve Mardin 48 inci fırka kumandanı Cemil Cahit Bey fırkalarından ve
12 inci fırkadan bir alay bu asileri
birkaç gün içinde dağıtarak Cemil Çeto, Abdülkerim ve birçok aşiret ağalarını
yakalayıp Diyarbakır’a göndermiş, Remanli Emin, Ali-Yunus oğulları ve
Arabiyanlı Hacco ile bazı mürteciler, hat boyundan Suriye ve Irak’a
kaçmışlardı.
İkinci isyan faslı da bu suretle sona
erdikten sonra, askeri kıtalar 1925 Eylül ayında garnizonlarına dönerek, doğu
illerinde kalan Şaki çeteleriyle Nuh ve İzzet’in takibine seyyar jandarma
birlikleri çıkarılmıştı. (14)
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurduğu sakat
siyaset yüzünden asırlarca doğu illerimizde esen zehirli fikirlerin doğurduğu
bu irtica hadiselerinin bu şekilde sona ermesiyle muhtelif devirlerde bu
illerde hüküm süren derebeylik, aşiret ağalığı ve sistemi, istibdat ve eşkıyalık,
aslı ve astarı olmayan Kürtlük ve Kurdistan sahte adları, ortadan kaldırılmış,
doğu illerinin her köşe ve bucağında Cumhuriyet’in kanunları yürürlüğe girerek,
fertler hürriyetlerine kavuşmuş, Cumhuriyet’in yüce şefkat ve kültürü yüreklere
nur doldurmuş, halk bu saadet ve hürriyet karşısında Türklüklerini ve milli
varlıklarını idrak ederek milli birliğe sımsıkı sarılmış ve Cumhuriyet’in
adaletine hayran kalarak karakuvvete ve mürtecilere nefret yüzünü gösterip,
artık aşiret ve eşkıya değil, Cumhuriyet’in mesut birer çiftçisi, köylüsü, Türk
halkı adını almak şerefine kavuşmuştur.
Hükümet 1926 yılında doğu için bir islâhat
lâyihası hazırlamış, bununla yıllarca halkın sırtından geçinen ve manevi
nüfuzlariyle halkı zehirliyen birçok eski aşiret ağa, hoca ve şeyhlerini garba
nakil etmişti. Bu yılda Şeyh Sait isyanından artakalan ve doğunun birçok ıssız
yerlerinde saklanan Şaki çeteleri ilkbaharda meydana çıkmış, bu çapulculardan
Midyatlı Haca ile Remanlı Emin ve arkadaşları Suriye’deki Taşnak ve Huybunla
anlaşıp bazan hudutlarımıza saldırmış, Çapakçurlu, Yado ve Hasan Began, Çölekli
Hüseyin, Kirnoslu Mustafa, Cibranlı Ahmet, Abdullah, Şorikli Hasan, Çan Şeyhi
Mustafa birlik olarak iki yüz kişilik bir Şaki çetesini meydana çıkarmış,
1926-1927 yıllarında Hınıs, Varto, Muş, Solhan, Çapakçur, Kiği, Tercan, Genç ve
Lice havalisinde soygunculuk yapan, bu çetelerin takibine çıkan seyyar
jandarmalar, bunları Suriye hududuna kadar takip ve yurdumuzdan ihraç
etmişlerdi.
Cumhuriyet’in doğu illerinde istediği
sistem tam olarak kurulmuş, en ufak bir şekavet ve irtica hareketi gözlere
çarpmamış, halk devlet idaresine ve kanunlarına derin bir saygı göstermiş, bu
verimli sonuç 30-11-1927 günü sayın Başbakan İsmet Paşa’nın Halk Fırkası,
grubuna verdiği tarihi nutukla açıklanmış, örfi idare, istiklâl mahkemeleri
kaldırılmış, Büyük Millet Meclisi’nde çıkan 28 Mayıs 1928 tarihli kanun
gereğince bütün adli ve siyasi suçlar tecil edilerek garptaki sürgünlerle, hariçte
olan bütün mahkumlar yurtlarına ve ocakları başına dönmüşlerdir.
(1)
Bu şubeye bağlı aşiretler Şeyh Sait isyanına
karışmamış, birkaç ay sonra Batman isyanını hazırlamışlardı.
(2) Bu parti aşiretleri Şeyh Sait isyanında
hükümete taraf olmuş ve sonradan Ağrı-Zilan isyanını ve son irtica hareketini
meydana getirmişlerdi.
(3) Trakya Genel Müfettişi rahmetli general Kâzım
Dirik.
(4) Şeyh
Said’in Diyarbakır istiklâl mahkemesinde verdiği ifadesinden anlaşılacağı gibi,
Arapça olan bu fetvanâme şöyle tercüme edilmişti. “Kurulduğu gündenberi dini
mübini Ahmedinin temellerini yıkmağa çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi Mustafa
Kemal’le arkadaşlarının, Kur’an ahkâmına aykırı hareket ederek, Allah ve
Peygamberi inkâr ettikleri ve Halifeyi İslâmi sürdükleri için gayri meşru olan
bu idarenin yıkılmasının bütün İslâmlar üzerinde farz olduğunu, Cumhuriyetin
başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının şeriati
gurrayi Ahmediye’ye göre helâl olduğu ….ve saire.
(5) Mektup şöyle yazılmıştı: “Hormek aşireti
rüesasından Halil, Veli ve Ali Haydar ağalara: - Esselâmün-aleyküm,
rahmetullahi ve berakâtihi, lehülhamd, velminne, hidayeti rabbanı ile dini
mübini Ahmediyi kâfir olan Mustafa Kemal’in yedi zülmunden tahlis etmek gazası
niyetiyle şuşara hareket edildi. Bu gaza ve cihadın mezhep ve tarikat tefrik
edilmeden Lailâha-illillah, Muhammeden resulallah diyen bütün İslâm müvehitleri
üzerinden farz olduğundan minnelkadım memlektimizde büyük bir gayret ve şecaât
sahibi olan Müslüman aşiretinizin de şeriatı gurrayi Ahmediye’ye ve bu cihadı
ekbere itbâ, edeceğinize itimadım berkemaldir. Ya eyyühelensar, dinimizi ve
namusumuzu bu mülhetlerin elinden kurtaralım. Size istediğiniz yerleri verelim.
Bu dinsiz hükümet bizi de kendisi gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihat farzdır.
Yucahidü yukatilo fissebillah. 4 Kânunisani 1341 Emirelmücahidin. Elseyit
Muhammet Saidi Nakşibendi.
(6) Ali Rıza ve Kerem bu bölgeleri gezerek
27/1/1925 de Malazgirt’te Hasananli Halit’le birleşmişlerdi.
(7) Şeyh Sait bu kanun pusulasında kendisine
Emirelmücahidin ve Nakşibendi, ünvanını veriyor ve zimnen Halifeyi ve
İslamiyeti temsil ediyordu. Bu kanuna göre herkes bir mücahit sıfatiyle gazaya
iştirak edecek, muvakkat hilafet merkezi Darahini olacaktı. Şeyh maddi ve
manevi kuvveti kendisinde toplıyan bir Nakşi halifesi olacak esir edilen Türk
askerleri Darahini’ye gönderilecek, vergiler Darahini’ye gelip arkadan
mücahitlere yetiştirilecekti.
(8) Arpaderesi Hınıs ile Varto arasında önemli
bir geçit.
(9) Osman Bey bu raporunda on gün sonra aynen
zuhura gelecek hâdiseleri bir fikir mücizesi halinde keşf etmişti.
(10) 12 nci fırka komutanı olan Osman Paşa, son
zamanda Malatya mebusu oldu ve Ankara’da vefat etti.
(11) Talat Bey sonradan Mardin hudut komutanı olan
rahmetli Talat Paşa’dır.
(12) Hasananlı Halit İran hükümetine sığınmış ve
Kerem’in teşvikiyle silahını Mako kaymakamına teslim etmediği için asiler,
hükümet konağı çevirmesinde makineli tüfeklerle çevrilmiş bu dar yerde yapılan
müsademede Mako kaymakamı ile, Hasananlı Halid’in oğlu Şemsettin, Şeyh Sait
oğlu Gıyasüddin, Zirkanlı Kerem, Hasananlı Süleyman Ahmet, Abdulbaki ile yetmiş
beş asi ve birkaç İran askeri ölmüş, Hasananlı Halit, Ali Rıza, Ferzende seksen
asi ile firar ederek Simkoy’a iltica etmişlerdi. Ali Rıza buradan Irak’a ve
sonra Suriye’de Taşnak-Haybun cemiyetine karışmış, Hasanlı Halit 25 atlı ile
1926 baharında ihtilal çıkarmak için Malazgirt’e dönerken arkadaşları Malazgirt
kaymakamına gelip teslim olmuş, Hasananlı Halit iki arkadaşiyle Şirvanşeyh
köyündeki yatağında derdest edilerek 31 Temmuz 1926 da Diyarbakır’da idam
edilmiştir. Bütün bu şeyh ve ağalar şeyh Sait’le birlikte Diyarbakır’da idam
edilmiş, yalnız Cibranlı Kasım, Şeyh Said’i iğfal edip köprüye getirip teslim
ettiğini, kuvvetle iddia ettiği için kendisiyle beraber kardeşlerini ve babası
Kör Ahmet’le Hatto oğlu Raşid’i kurtarmıştı.
(13) Fırkanın ilk olarak Varto’ya gelişinde 35
inci alay K.muavini Tevfik Bey’in başkanlığında Hınıs’ta bir divanı harp
açılmış, burada bazı asiler cezalarını bulmuşlardı.
(14) Nuh ve İzzet, seyyar jandarma birlikleri
tarafından takip edilerek 11-11-1925 tarihinde Muş ve Sason bölgesinden ayrılıp
Nuh, Musul’da Neyri şeyhi Mahmud’un yanına, İzzet yirmi arkadaşıla o kışın
Kösor dağlarında saklanmıştı. 25 Mart 1926 da seyyar tabur komutanı Ali –
Hikmet İzzet’i Kösor dağlarında kuşatarak birkaç erini şehit vermiş ve fakat
İzzet’le bütün çetesi efradının başlarını kesip Muş’a getirmişti. Nuh bey Nehri
şeyhi Mahmud’un yanında iki yıl kalmış 1928 baharında Kayseri’de Menfada
bulunan kardeşi Hacı Musa ile Hayderanlı Hüseyin Paşa ve oğulları da Kayseri’den
firar edip şeyh Mahmud’un yanına gelmişlerdi. Şeyh Mahmut, Nuh Bey’i yine
yanında alıkoymuş, Hacı Musa ile Hüseyin Paşa’yı Ağrı’da isyan çıkarmağa
göndermiş, Hacı Musa yolda hastalanıp ölmüş, Hacı Musa oğlu Medeni, Hüseyin
Paşa ile Ağrı eteklerine kadar gelmiş, burada bir pınarın başında hepsi uykuya
dalmışlar. Bu sırada Medeni silahını alarak uykuda bulunan Hüseyin Paşa ile oğullarını
öldürüp kellelerini birinci Müfettiş İbrahim Tali Bey’e getirip affa uğramış,
şeyh Mahmud bu haberi alınca Hüseyin Paşa’nın intikamını almak için Medeni’nin
amcası olan Nuh Bey’i idam etmişti. Mayıs 1928